4 Haziran 2015 Perşembe

HAYA ÖĞREN

Mehmet Akif 

mehmet akif ersoy ile ilgili görsel sonucuBeraber ağlamazsın, sonra
Kör dersin, sağır dersin
Bu hissizlikten insanlık hem 
İğrensin, hem ürpersin


Ne ibret, yok mu, bir bilsen
Kızarmak bilmeyen çehren
Bırak tahsili, evladım, 
Sen ilkin bir haya öğren

Defterde 39. Sayfanın sonunda kayıtlı  şiirin son dörtlüğü mevcut. 

2 Haziran 2015 Salı

OSMAN GAZİ'NİN VASİYETİ


Orjinali

1. Âkıbet-i kâr budur herkese,
Bâd-ı fena pir ve civana ese

osman gazinin vasiyetnamesi ile ilgili görsel sonucu2. Azmi-bekâ eylersem ben bu dem,
Devlet-i ikbal ile ol muhterem!

3. Çünkü, senin gibi halef koymuşum,
Rihlet edersem bu cihândan ne gam

4. Lîk vasiyyet ederim gûş kıl
Gayri gam-ı denî ferâmûş kıl

5. Dilerim ey sâhib-i ikbâl-câh
İtmeyesin cânib-i zulme nigâh

6. Adl ile bu âlemi âbâd kıl
Resm-i cihâd ile beni şâd kıl

7. Râh-ı cihâd içre edip fütûhat,
Memleket-i Rûm’da kıl adl-ü dâd

8. Eyle riâyet ulemâya temâm
Tâ ki bula, emr-i şerî’at nizâm

9. Her nerede işidesin ehl-i ilm,
Göster ona rağbet-ü ikbâl ü hilm

10. Asker ve mal ile gurur eyleme
Şer’i şerif ehlini dûr eyleme

11. Şer’dir mâyeşi şâhi ve bes
Şera muhalif işe etme heves

12. Matlabımız dîn-i Hudâdır bizim
Mesleğimiz râh-ı Hudâdır bizim

13. Yoksa kuru mihnet ve gavga değil
Şâh-ı cihân olmaya dâva değil

14. Nusret-i din oldu çû maksad bana
maksadıma kasd yaraşır sana

15. Âleme in’âmını âm ide gör
Memleket emrini temâm ide gör

16. Hıfz-ı re’âyâ çalış rûzü şeb
Tâ ki karîn ola sana lutf-i Rab


Günümüz Türkçesiyle

Allah-u Teâlâ’nın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlayasın; iyice bilmeyince bir işe başlamayasın! 
Sana itaat edenleri hoş tutasın! 

Askerine inâmı (nimeti), ihsanı (ikramı) eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır 

Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir 
ve cihadı terk etmeyerek beni şâd et! 

Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbâl (ilgi) ve yumuşaklık göster. 
Askerine ve malına gurur getirip müminlerden uzaklaşma. 

Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. 
Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir. 

Sana da bunlar yaraşır 
Daima herkese ihsanda bulun 

Memleket işlerini noksansız gör! 
Hepinizi Allahu Teâlâ’ya emânet ediyorum!



--------------
AÇIKLAMA
Defterin 18. sayfasında yalnızca 4 dize mevcut.

ıhlamurlar çiçek açtığı zaman


Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
bahaeddin karakoç ile ilgili görsel sonucuRahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahaeddin KARAKOÇ
(Uzaklara Türkü)



MİHRİBAN

a.karakoç mihriban ile ilgili görsel sonucu

Abdurrahim Karakoç

Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban. 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor Mihriban. 

Yâr deyince, kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor 
Lâmbada titreyen alev üşüyor 
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban. 

Önce naz, sonra söz ve sonra hile... 
Sevilen, seveni düşürür dile 
Seneler, asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor Mihriban. 

Tabiplerde ilâç yoktur yarama 
Aşk deyince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban. 

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne... 
Şaştım kara bahtın tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban. 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı... 
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban. 

Dosta Doğru

UNUTURSUN

A. Karakoç
a.karakoç mihriban ile ilgili görsel sonucu
Mihriban 2 
Unutursun


“Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.

Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.

(Dosta Doğru)


SANA BANA VATANIMA ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR

Erdem Bayazıt

``Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.

Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.

Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.

Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.

Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü

Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

Erdem Bayazıt

----------------
AÇIKLAMA

Hoca şiiri, Temmuz/1994   tarihinde defterine almış.

SÜRÜP GELEN ÇAĞLARDAN

erdem beyazıt hayatı ile ilgili görsel sonucu
Erdem Bayazıt

Yeryüzü bana mescit kılındı
Ant verdim toprak şahit tutuldu
Her sabah her öğle her akşam
İkindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak
Seslerden bir sesle fırınlanıp
Sulardan polatlanan benim.

Geldim durdum önünde işte bir anıt gibi
Sıyırarak sırtımdan bir yılan giysisini.

Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı
Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde.
Kargaların sırtlanlarla anlaştığı bir günde
Bir yabancı fırtınaya tutulan yapraklarım
Kudüs'te Mescid-i Aksa'da
Belki bir batı karanlığında Topkapı'da
Yangına uğramışsa
Duymaz olmuşsa kulaklarım göklerin muştu sesini
Elbet kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini
Çün defterler açılıp hesap soruldukta
Yetimin hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta
Milletim omuz omuza verip
Kıyama duruldukta.
Gündüzler nasıl beklerse gecenin bitmesini
Sabırla söküyorum bu tarih gecesini.

Yüreğim usul usul vuruyor Kafkasyalım
Namludan yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi
Dağlılar dağlar gibi ormanlar ordu gibi ağaçlar asker gibi
Bir şimal rüzgarı değil bir Şamil fırtınası
Tutsaklık haritası değil bir zafer coğrafyası

Can pazarında Azerbeycan'da
Bir türkü işliyor nakışını kalbimin üstüne
"Kurban olayım ayına ayına yıldızına"
Bir ucundan dünyanın öbür ucuna
Kan olup dolaşan damarlarımda
Arabistan’da Pakistan’da Türkistan’da
Şu anda
Iran'da Afganistan'da.

Gecelerden bir gece en kesin bir tarih gecesini
Delecek elbet yanğına uğramış gözlerim
Içimde kayalaşan bu güç bu savaş birikintisi
Sağdan sola kavisler çizerek
Ak bir kagıt üstüne dolaşır gibi
Dolaşan Asya'yı Afrika'yı Amerika'yı
Sonra bir solukta geçerek üstünden Avrupa'nın
Avrupa'nın Rusya'nın

"Yememiştir hiç kimse
Elinin emeğinden daha hayırlısını"
diyerek
Şafak gibi alınlara terle yazılmış
Hakkın mutlak ölçüsünü

Elbet benim işçilerim çekecek
Emeğin kutsal direğine
O ışık ki düşer bir zenci yüreğine
Birden aydınlık kazanır zulme uğramış bütün yürekler
Onulmaz hint ağrısına tükenmez çin sancısına
Isyanın macarcasına ezilmenin çekoslavakcasına
Yanmanın polonyacasına direnmenin vietnamcasına
Gerillanın arapçasına
Yetişecek elbet benim müjdeci sesim

Ey insan ey şimdilerde hep bir beklemeye duran
Duy zaman içre sürüp gelen bu sesi
Sürüp gelen çağlardan çağlara
Renk veren tarihe yeşil çağlayan
Savaşçı yüreğinden savaşçı yüreğine
Cezayirden senegalden

Yüreğimin içine Boğaziçine
Kelimelerden bir kelime diken yeryüzüne
Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım
Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun
Insan barışa dursun selama dursun zaman
Sabir savaş zafer. 
Adım : MÜSLÜMAN.

Ankara - 1975

----------------
AÇIKLAMA
Mustafa Koyuncu hoca şiiri, 1994 yılında defterine almış.